Büyük Adamlar Yetiştirmek - Mustafa Rahmi 1339 Transkript- Erol KÖMÜR Her ırkın efradı maddî ve manevî bütün evsafça başlıca üç kısma ayrılır:
|
BİR ASIR ÖNCE ZEKA VE YETENEKLERİN İZİNDE - Erol KÖMÜR
Özel eğitim, özel ve üstün yeteneklilerinin eğitimi, Türk Eğitim Tarihi, Türk Eğitim Sistemine dair yapılan çalışma ve üretilen yazınlarda Türkiye’de 1900-1950 arası dönem zeka, yetenek, kabiliyet testleri ile bunlara dair tarama ve tanılama faaliyetlerine dair yeterince değinilmediği görülmektedir. Bazı akademik çalışmalarda kronolojik sıralamada bu dönem adeta fetret devri gibi tanımlanmamış, açıklanmamış, aydınlatılmamış bir ara dönem gibi durmaktadır. Çalışmamızda bu dönemi aydınlatacak verilerin önemli ve çarpıcı detaylarından bir kısmına yer verdik. Elde edilen bulgular Türkiye’de zeka testlerinin, farklı türde yeteneklerin tanılanması için ciddi bir akademik birikim bulunduğunu, eğitim camiasının bu konularda bilinçlendirilmesi ve iyi bir uygulayıcı olarak yetiştirilmesi için eğitimler, seminerler, konferanslar düzenlendiği yurt sathında uygulayıcılar yetiştirildiği açıkça görülmektedir. Dünya genelinde alanla ilgili yapılan çalışmaların takip edildiği sahada uygulama yapacak eğitimcilerin gelişmelerden aynı anda yararlanabilmesi için dönemin önde gelen akademik personele, entelektüel isimlere çeviri çalışmaları yaptırıldığı ve tüm üretimlerin Maarif Nezareti Cumhuriyet döneminde Maarif Vekaletince basım ve yayımının yapıldığı anlaşılmaktadır. Çalışmalara katkı sağlayanların devlet tarafından en üst düzeyde ödüllendirilmesi, eser üretimine değer verilmesi ve teşvik edilmesi, dönemin önde gelen siyasilerince araştırmacıların teşvik edilmesi ve başarılı öğrencilerin dünyanın önde gelen üniversitelerinde eğitimlerinin devlet imkanlarınca desteklenmesi; memleketin en ücra köşelerinde farklı bakanlıklarca ortak gayeler için tanılama çalışmalarının yürütülmesi ve tanılanan çocuklarının, hatta bebeklerin “taht-ı himayeye” yani koruma altına alınarak eğitimlerinin devlet tarafından sağlanması, bu şekilde eğitim desteği verilen bireylerin devlet birimlerinde istihdam edilmesi ve başbakanlık makamına kadar yükselmesi; bu konuda bir devlet politikasının bulunduğuna ve bu politikanın hükümet değişikliklerinden hatta Osmanlı’dan Cumhuriyet’e geçiş sürecinden olumsuz anlamda etkilenmediğini; bilakis bu politikanın sahiplenilerek geliştirildiğini ortaya koymaktadır.
ÖZEL YETENEKLİLERİN EĞİTİMİNDE ASIRLIK MAKALELER: Tefekkür ve tetebbu’: Mekteb, Kabiliyet-i Fıtriye İçin Mehekk midir? (Okul, Doğal Yetenekler İçin Ölçü müdür?)
İlk Yayın: 14 Temmuz 1909, İstanbul.
Transkript: Erol KÖMÜR, 1999, Bitlis.
*Yetenek *Yeteneğin gelişim seyri *Yeteneğin gelişim hızı *Yetenek sönmesi *Mekteplerde yetenek keşfi *Okullarda yeteneğin keşfedilememe nedenleri *üstün yeteneklilerin özel eğitim ihtiyacı *zeka *kabiliyet *şuur *şuur altı *zihin *dikkat *dikkatin elastikiyeti *ilim ve sanatın dayandığı yetenek *öğrenme güçlüğü, b
Mekteb, kabiliyet-i fıtriye için mehekk midir?
Çocuklarımızın, umumi bir nokta-i nazardan kabiliyetlerini anlamak için, mektep derslerindeki derece-i muvaffakiyetlerine bakarız ve kabiliyet-i fıtriyelerini bununla ölçeriz. Vakıa mektep muvaffakiyetin, pek de mutemed bir mikyas olmayacağını biliriz; fakat elimizde başka mikyas olmadığı için naçar onunla iktifa ederiz.
Birçok çocuklar mektep rahlelerinde nakabil inkar bir acz irae ettikleri halde, bilahare hay ve huy hayat içine atıldıkları zaman, kendilerinden hiç intizar olunmayan bir dirayet-i mütemadiye göstererek istidlalat-ı sabıkayı tekzib ederler. Bu tezad-ı garibin sebebi, muhtelif şahısların devre-i tekamül ve inkişaflarındaki tefavüttür: erkan-ı tekamül etmiş bir çocuk mektep derslerini mülakat-ı tammesiyle ihzar ederken, diğer taraftan inkişafı batı olan refiki aynı derslere henüz nakıs-ı mülakat ile iştirak eylemiş olur.
Sultan II. Abdülhamid’in Eğitim Projeleri: Çoban Mektebi
Osmanlı Tarihinin en ilginç tarihi karakterlerinden Sultan II. Abdülhamid’in; dünyada siyasi dönüşümün en sert yaşandığı, uluslar arası krizlerin Osmanlı Devleti’nin sadece dış politikalarını değil iç meselelerini de doğrudan etkilediği bir dönemde pek çok krizle boğuşmanın ötesine geçerek Türk Tarihinin bekli de en büyük eğitim reformunu gerçekleştirmesi dikkat çekicidir.
Osmanlı Tarihinde görülmemiş şekilde topyekün eğitim seferberliği başlatılan bu dönemde kurulan okulların çeşitliliği, nitelikleri ve ülke sathına yaygınlaştırma gayretleri, yapılan çalışmaların bilinçli ve sistemli bir anlayışın ürünü olduklarının açık delilidir.
Bu dönem eğitim kurumları Tanzimat dönemi ve öncesindeki ıslahat hareketlerine bağlı olarak kurulan askeri eğitim kurumları açma politikasının ötesine geçmiştir. Açılan eğitim kurumları mülkiyeden, öğretmen okullarına, ziraat mekteplerinden, baytar mektebine, zanaat okullarından sanaayii nefiseye, orman mekteplerinden hukuk mektebine kadar geniş bir sivil yelpazeye hitap etmektedir. Askeri okulların ideadi ve rüştiyelerinin de Makedonya’dan Bağdat’a kadar ülke sathına bu dönemde yayılmıştır. Yüksek öğrenimi takviye edecek orta öğretim kurumlarının (ideadiler) ve bunlara öğrenci yetiştirecek rüştiyeler ile sıbyan mekteplerinin de kurulmaları ve yaygınlaşmaları Sultan Abdülhamid dönemine isabet etmektedir.
TALEBEYİ NASIL DÜŞÜNDÜRMELİ İHSAN, M. T. T. H. A. (1929)
Düşünce EğitimiMektebin en mühim vazifelerinden biri yetiştirdiği talebeyi düşündürmeğe alıştırmasıdır. Hayatımızın hemen her safhasında basit veya karışık, amelî veya nazarî birçok meseleler üzerinde düşünmek ve onları halletmek zaruretindeyiz.
Hepimiz hemen hergün aşağıda birkaçı sayılan meseleler gibi meselelere münasip hal yolları bulmak için düşünmeğe mecbur oluruz:
Muayyen vakitte bir yere yetişmek için tramvaya binerken cereyan kesildi. Ne yapayım ?
İmtihan fasılasında şu derse mi, bu derse mi çalışayım?
Şu roman, acaba ne suretle neticelenecek ?
Şu futbol maçında hangi taraf yenecek ?
Bana şöyle bir iş teklif ediyorlar. Kabul edeyim mi?
Başım ağrıyor. Ne yapayım ?
Bu bulutlar acaba yağmur getirecek mi ?
Büyük Millet Meclisi şu mesele hakkında acaba nasıl bir karar verecek ?
Bu kanun, neşrinden sonra piyasa üzerinde nasıl bir tesir yapacak?
Filan muharrir hakkında gazetede şöyle bir makale çıktı. Acaba cevap verecek mi ?
Bu şehirde kumaş fabrikası açmak muvafık mı?
Çocuğum benden şu mesele hakkında kitap istiyor. Hangi kitabı tavsiye edeyim ?
Merih’te hakikaten adam var mı ?
İstanbul BSM Robot Takımı Robistim'e ithaf edilmiştir.
Terbiye Mecmuası, 15 Şubat 1927, Transkript: Erol KÖMÜR (Kostarika, 2017)
İnşaat Kutuları
TERBİYEVİ MEŞGULİYET VASITALARINDAN: İNŞAAT KUTULARI
Çocuğu iyi terbiye etmek zamanımızın en mühim meselelerinden biridir. İçtimai, iktisadi muhtelif sebepler dolayısıyla hayatın heyet-i umumiyesinde ani tahviller husule gelmektedir. Yaşamak mücadelesi insanda bazen hiç farkında olmayarak eski itiyatlarımızın bir çoğunda vazgeçmeye, faaliyet şekillerini değiştirmeye mecbur oluruz. Bugün yaşanılan hayat için lüzumlu evsaf ve itiyatlarla teçhiz edilerek yetiştirilmediğimiz için yeis ve ümitsizlikle sık sık karşılaşırız. Müstakbel hayatın daha çetin ve mücadeleli olacağını düşündükçe korku his ederiz. Bütün ümidimizi yeni yetişecek çocuklara bağlarız. İyi terbiye edildikleri taktirde hayata hakim olabilecek yegane kuvvet şüphesiz çocuklar olacaklardır. Her millet refah ve saadeti bu taze kuvvette görmektedir. Cesareti kırılmış, iradesi zayıflamış eski neslin en mühim ve tabii vazifesi kendisinden daha kuvvetli yeni bir nesil yetiştirmektir. Bu itibarladır ki çocukları ihtimamla terbiye etmek şümullü bir mesele haline gelmiş, terbiye vasıtaları eskisine nispetle çoğalmıştır. Medeni memleketlerin bahtiyar çocukları; oyuncakları, meşguliyet malzemesi, kum bahçeleri, oyun meydanları gibi bol vesait ve müesseseler içinde yetiştirilmektedir. Bu vasıtalarda terbiye ve meşguliyet vasıtalarının heyet-i umumiyesi mevzu bahis edileceklerdir. Bizim mürebbilerimizin ekseriyeti için meçhul kıymetli bir meşguliyet vasıtası üzerinde fazla durularak nazar-ı dikkatleri celb edilecektir.
Çocuk için oyun ve meşguliyetin ne kadar tabii bir ihtiyaç olduğunu tecrübelerimizle biliriz. Oyun ne demektir? Terbiye ile alakası olmayanların ifadelerine bakılırsa; vakit geçirmek için yapılan alelade meşguliyettir. Fakat; bu hususta bir de çocuk dostlarının mütalaaları sorulacak olursa alınacak cevaplar hiç de böyle menfi olmayacaklardır. Oyun; çocuk için ihtiyaçtır, onun tabii kuvvetlerini inkişaf ettirmek için en iyi bir vasıtadır. Çocuk oyun oynamak sayesinde bilahere yaşayacağı iş hayatına hazırlanır, oyunun gayesi insan yavrusunu terbiye etmektir. Oyun işin başlangıcıdır… ilaahir gibi kıymetdar cevaplar alınır. Çocuğa vasi bir oyun ve meşguliyet sahası ihzar etmek için çocuk oyuncakları sanayii denilen geniş bir sanayi şubesi bile tesis etmişir. Nevi binleri geçen cazip oyuncaklar cazip oyuncaklar yapılmıştır. Çocukların faideli bir şekilde meşgul olmaları için kum, tahta çubuklar, plastilin… ilaahir gibi malzeme izhar edilmiştir.
TÜRKLERİN MENŞEİNE DAİR - Mütekaid Erkan-ı Harbiye Feriki Enver
Transkript: Erol KÖMÜR
Turanı ne Keyhüsrev, ne Dara, ne Büyük İskender, ne Romalılar ve ne de başka bir fatih fethedebilmiştir.
Türklerin en celi ve fıtri olan alamet-i farika-i milliyesi cengaverliktir. Hususuyla ezmine-i kadimede bu haslet-i kavmiye daha kati bir surette mütecelli idi. Beşeriyeti terkip eden ve beyaz, sarı ve kara sıfatlarıyla yekdiğerinden tefrik olunan üç ırk-ı asliden ırk-ı ebyazın en büyük ve en kadim bir şubesi ve ulusu Türkler olduğuna hiç şüphe yoktur ve Türklüğü diğer şubelerden tefrik eden başlıca nişane cengaverliktir. Biz ırk-ı ebyaza mensup olan şubatı ancak mehd-i beşeriyet olan Asya kıtasında yekdiğeriyle mukayese edebiliriz. Çünkü bilahere Asya akvam-ı muhtelifesi birbiriyle az veya çok tasallub eyleyerek Avrupa sekine-i haziresini vücuda getirmiştir.
Burada ırkı asgara mensup olan ve Türkler ile ırken hiçbir münasebeti olmayan Çinlilerden bahs bile etmeksizin ırk-ı ebyazın şubat-ı muhtelifesini başlıca dört kola ve ulusa tefrik edebiliriz ki bunlar da: Türkler, Araplar, Acemler ve Hindlilerdir. Tasfif ül-sine dahi bu suretle taksim-i insali teyid eder. Halbuki Araplar vatan-ı aslileri cihetiyle Türklerden uzak düşmüş oldukları için şubatın mukayesesinde yalnız Türkler ile Acemleri ve Hindlileri kale almak icab eder ki buda lisan cihetiyle değil, belki ahlak-ı milliye nokta-i nazarından mümkün olabilir, Çünkü bade izah olunacağı üzere lisan meselesi teşhis-i milliyette bir delil-i kati olamaz.