Araştırma Makaleleri

Kuvay-ı Milliyecilere Göre Osmanlı Devleti 30 Aralık 1249 Günü Kuruldu

Osmanlı Devleti’nin kuruluş tarihi Osmanlı Tarihi araştırmacıları tarafından tartışılagelen bir konu olmuştur. Bu tartışmaların çıkış noktaları devletin kuruluş tarihinin hangi olaya dayandırılacağı meselesi ile ilgilidir. Müslüman Türk devletlerinde kuruluşa veya istiklale (bağımsızlık) dair bir takım alamet ya da olaylar tarihçiler tarafından esas alınmaktadır. Genellikle hükümdarın kendi adına hutbe okutması, para bastırması, vergi toplaması, tımar dağıtmı, ordu, maliye, adliye, eğitim vb. kurumların teşekkülü veya vassalı bulunduğu devlete karşı üstünlük göstermesi, bağlı bulunduğu devletin yıkılması-dağılması vb. durum ve olaylar kuruluş-bağımsızlık alameti olarak değerlendirilmektedir.

Bunun yanında Osmanlı Devleti için kesin bir kuruluş tarihi vermekten imtina eden, kuruluş ya da bağımsızlık ifadesi kullanmak yerine; Osmanlı Devletinin veya beyliğinin doğuşu tabirini kullanarak bu meseleyi bir tarihe indirgemek yerine bir sürece bağlamayı uygun gören araştırmacılar da bulunmaktadır.

Osmanlı Devleti’nin kuruluş tarihi hususunda okullarımızda okutulan ders kitapları Osmanlı Devleti döneminde okutulan ders kitaplarında olduğu gibi 1299-1300 tarihlerini kuruluş tarihi olarak esas almaktadırlar.[1] Sözkonusu tarih de Selçuklu Sultanı III. Alaeddin’in Osman Gazi’ye Karacahisar’ın fethi üzerine gönderdiği hediyelerin bağımsızlık alameti olarak kabul edilmesindendir. Osman Gazi’nin bu olay ile birlikte adına hutbe okutması, Dursun Fakıh’ı kadı olarak tayin etmesi, vergi toplaması gibi bağımsızlık alametlerini yerine getirmesi bu tarihin Osmanlı beyliğinin kuruluş tarihi olarak kabul görmesinde etkili olmuştur. Osmanlı Devleti’nin kuruluş veya bağımsızlık tarihi olarak en yaygın kabul gören tarih de bu tarihtir.

Osmanlı soyal ve ekonomik tarihinin duayeni, alanında ekol haline gelmiş Prof. Dr. Halil İnalcık ise Osmanlının bağımsızlığına kavuşma tarihini 27 Temmuz 1302 Bapheos Savaşı’nda elde ettiği zafere dayandırmaktadır. [2]27 Temmuz 2009’da kendi adıyla anılan enstitünün düzenlediği uluslar arası sempozyumda Sayın İnalcık bu meseleyi gündeme taşıyarak bu konudaki farklı bakış açısını ortaya koymuştur.[3]

Sayın İnalcık’ın 27 Temmuz 1302 olarak tespit ettiği Osmanlının bağımsızlık tarihine eleştiri getiren araştırmacılar da bulunmaktadır. Sayın Cezmi Karasu kaynaklarda Bapheos Savaşı’nın tarihinin net olmadığını, Sayın İnalcık’ın tarihi önce 1301 olarak verdiğini daha sonra 1302 olarak düzelttiğini ifade etmekte, Bapheos Savaşı’nın da Temmuz ayında değil muhtemelen Eylül ayında olabileceğini iddia etmektedir. [4]

Osmanlı Devleti’nin kuruluş tarihi üzerine yapılan bu tartışmalara yeni bir boyut katabilecek bir belgeyi aşağıda sunuyoruz. Sözkonusu belge Milli Mücadelenin en zor döneminde milli mücadele taraftarlarına moral vermek üzere yayınlandığını düşündüğümüz bir belgedir. 1922 yılında Osmanlı istiklalini (bağımsızlığını) kutlayan belge bir sayfalık bir metinden ve ayyıldız,bayrak,  sancak-ı şerif, tuğ, çiçek desenleri ile ilk Osmanlı hükümdarı Osman Gazi’nin hayali çizilmiş portresinden oluşmaktadır.

Türk milletinin mücadele azmine, bağımsızlığa verdiğe değere, zafere olan inancına vurgu yapılan metinde, Osmanlı Devleti’nin bağımsızlık gününün 30 Kanunuevvel (30 Kasım) olarak verilmiş olmasıdır. Yine 1922 tarihinde yayınlanmış olan belge Osmanlı bağımsızlığının bu tarihten 673 sene evvel gerçekleştiğini ifade etmektedir. 30 Kanunuevvel tarihinden yola çıkarak sözkonusu takvim hesaplamasının Rumi takvime göre yapıldığı anlaşılmaktadır. Belgeye göre 30 Kasım 1922’den 673 çıkarıldığında 30 Kasım 1249 tarihinin Osmanlı Devletinin istiklaliyet tarihi olduğu anlaşılmaktadır.

Belgede neden bu tarihin seçildiği açıkça ifade edilmemekle birlikte “diğer bir kardeş saltanatın, tarih alemindeki mevkiine geçiyor” ifadesine istinaden Anadolu Selçuklularının 1248 Kösedağ Savaşı’ında aldıkları mağlubiyet sonrası ortaya çıkan durumu kastettiği tahmin edilebilir.

Söz konusu belgede 1249 tarihinde bağımsızlığı ilan eden hükümdar ve hangi olaya dayandırıldığı açıkça ifade edilmemiştir. İstiklal-i Osmaniye’nin 673.cü devr-i seneviyesi başlığı altında Osman Gazi portresi kullanılmış ve portrenin sağ alt köşesine de “müessisi Bünyan-ı saltanat Sultan Osman Gazi” yazılmıştır.  Osman Gazi’nin 1249 tarihinde doğmamış olması ve kaynaklarda sultan ünvanını kullandığına dair bilginin bulunmaması belgeyi daha da ilgi çekici hale getirmektedir.

Osmanlı Tarihinin erken zamanlarına dair yapılmış muteber araştırmaların verilerine göre sözkonusu belge anakronik sorunlar içeriyor olabilir. Aksi halde belgedeki tarih ve bağımsızlık günü iddialarının mevcudiyeti pek bilinmeyen bir kaynağa dayanması ihtimali bu konudaki tartışmaları tekrar gündeme taşıyacaktır.

“Türk İstiklal Günü 30 Kanunuevvel’e müsadiftir. 673 sene evvel  (1922’den 673 sene önce 30 Aralık 1249) o gün Türk, ta ezelden serazad, müstakil ve efendi  olan Türk, diğer bir kardeş saltanatın, tarih alemindeki mevkiine geçiyor. İlk padişahımızın istiklali ilan ediliyordu. O vakitten beri küçük beylikten muazzam bir saltanat vücuda geldi. Ve Türk milleti 673 sene istiklalini muhafaza etti.

Türklüğün istiklalini gaib etmesin, münkariz olmak üzere olduğunu iddia edenlere yürekleri istiklal ateşiyle yanan ve her şeyine, her şeyine rağmen muhafaza-i istiklal endişesiyle Anadolu’da çarpışan kahraman Türk milletini gösteriyoruz.

Hiçbir millettin tahammül edemeyeceği kadar gayr-ı müsavi şerait tahtında istiklalini müdafaa eden bir milletin kabiliyet-i hayatiyesinden, zindegisinden şüphe etmek hakikati görmemek demektir. Bi had ve hesap düşmanlarımızın kin ve taassubu yüzünden senelerden beri bütün bir cihan husumet ile çarpışıp duran Türk milletinin yerinde başka herhangi millet olsa çoktan münkariz olur, giderdi. Son asırların tarihinde hiçbir millet bu kadar ki bu kadar mesaib ve felakete uğradıktan sonra eli ayağı bağlı bir halde yine muhafaza- istiklal için çarpışsın ve bitmez tükenmez darbelere, bu derece azim ile, metanetle, kahramanlıkla göğüs germiş olsun. Bir defa perişan ve şeref mazimize bir nazar atf ediyor, bir de; milletimizin muhafaza-i istiklal için giriştiği mücahedenin ulviyet ve azametini düşünüyor ve dünyaya efendi olarak gelen Türk milletinin hiçbir zaman zillete esarete tahammül edemeyeceğini ispat eyleyen bu mücahedenin bu büyüklüğünü kudsiyetini daha iyi his ve takdir ediyoruz.

Padişahlarımızın rütbeleri, Türklüğün doğduğu yerler, düşman elinde kaldıkça, istiklalimiz tehlikede bulundukça günden güne daha büyüyen, daha artan bir azim ve sebat ile bütün Türk kalplerini kaplayan sönmez bir kin ve gayz ile mücadeleye devam edeceğiz.  İstiklal günümüzü tes’id ederken bu azim ve kararımızı hatırlatmak faideden hali olmasa gerektir.

Evet, istiklalimizi, memleketimizi tamamen kurtarmadıkça mücahedemize devam edeceğiz ve hak bizde olduğu için milletimizin fedakarlığı sayesinde nihayet zaferin de bizim olacağına imanımız kavidir.”[5]


[1] Vicdan CAZGIR, İlhan GENÇ, Mehmet ÇELİK, Celal GENÇ, Şenol TÜREDİ; Tarih 10, MEB, 2012, s.2  - Mehmed Murad, Tarih-i Umumi,Mahmudbey Matbaası, 1305,  C.4, s. 360 – Ali Seydi, Devlet-i  Osmaniye Tarihi, Kanaat Matbaası, 1329, s.28

[2] Halil İnalcık, Osmanlı İmparatorluğu Klasik Çağ (1300-1600), YKY, 2009, s. 61.

[3] Prof. Dr. Halil İnalcık, Uluslararası Osmanlı Devleti'nin Kuruluş Tarihi Sempozyumu, Yalova, 2009.

[4] Cezmi Karasu, Tuğçe M. Sakarya, Oktay Berber; Osmangazi İlkler ve Karacahisar, Odunpazarı B.K.Y., 2010, s. 137

[5] RAH, 1. Cilt, 1338, sayfa numarası içermiyor.

 

Erol Kömür, İstanbul, 2014.

Reklamlar