Grippe, Influenza-— Amili süzgeçden geçen, ultravisible bir virüsdür, bulaşıcı bir hastalıktır.
Rus Hinterland’ında beledîdir, zeman zeman âmilin virulence’ı yükselir ve yayılma kabiliyeti çoğalır, bütün memleketlerde, cihanda salgınlar yapar. Salgınlarda cevfî te’sirlerin bariz bir ehemmiyeti vardır- Şiddetli sicakları takibeden şiddetli soğuklarda salgınlar büyür (güneşin 11 senede bir lekelenme zemanları).
Tefrih devresi 24-48 saat ve bazan daha azdır- Hastalık kendini, birden, oyulur gibi baş ağrısı, nezle, gayet bariz takatsizlik (paçavra hastalığı) ile gösterir- Nüks ve ihtilât yapmağa meyli fazladır’
İntanın tekâmülü virüsün şiddetine tabidir. Hastalık hafif şekilde bile seyretse nekahat devresi uzun sürer.
Saf gripte inzar selimdir, muhtelit gripte mes’ele değişir.
***
Microb harbi taşınılabilen bütün bakteryoloji vasıtalariyle yapılır, te’sirini çabuk yapan microblar kullanılır.
Microb silâhının muharebe vasıtası olarak kullanılması daha tecrübe edilmemişdir, bugünki bilgimize göre bu silâhdan büyük ve kat’i te’sir bekleyemeyiz, yalnız zuhur edecek salgınların vereceği heyecan ve emniyetsizlik ordu ve halk
maneviyatını kırar, her şey yapabilecek bir orduyu sarsar, kuvvetden düşürür-
Günden güne bilgilerimizin artdığım düşünürsek, ileri harblerde böyle bir microb silâhile de karşılaşabileceğimizi kabul etmek icabeder. Çünki bu silâhın bir çok faideleri vardır:
a — Kokusuzdur, tatsızdır, gözle görülmez, düşman tarafından keşfedilemez. Baskın yapılabilir-
b — Çoğalma kabiliyeti fazladır, az zemanda çok mık-darda elde edilebilir, az mıkdarda iken bile te’sir kudreti vardır.
c — Hazırlanması uzun hazırlıklara, fabrikalara lüzûm göstermez, küçük bir lâboratuvar, bir iki mütehassıs kâfidir.
d —Kapladıkları yer azdır, ağırlıkları yok gibidir. Muharebe ağırlıklarım, ikmal kollarını arttırmadan ileri birliklere kadar gönderilebilir.
e —Yapılma masrafı azdır ve gizli yapılabilir.
Bu faidelerine karşılık mahzurları da olmasaydı, microb silâhı korkunç bir şey olacaktı. Bu silâhın kusurları :
a—Diğer muharebe silâhlarında olduğu gibi derhal netice alınamaz, tefrih devrelerinin geçmesini beklemek lâzımdır.
b—Düşmanda salğın hastalık yapalım derken, kendimizi koruyamazsak netice acı olur, hele bulaşma geri gelecek olursa korkunç bir şekil alır, (büyük mahzur).
c—Hareket harblerinde bulaşık hastalık bulunan tarafın bıraktığı sahayı işgal eden diğer tarafın hastalığa yakalanmamaları hemen imkân haricindedir. Korunma aşıları bu tehlikeyi uzaklaştıramaz-
d—Hastalığa bulaşmak korkusuyle düşman esirleri yanına yaklaşılamaz, sorguya çekilemez.
Kazanılan hayvanlardan istifade edilemez, öldürmek mecburiyeti vardır. Düşmanın faidelendiği evlerden aburlardan otlaklardan sakınmak lâzımdır.
Tarih: 1913
Sayı: 23
Makale Yazan: İhsan Şerif
OKULLARDA TARİH DERSLERİ
Okullarda okutulan özel tarih kitaplarımızın çoğu, genel tarih kitaplarının ise hemen hepsi bizde eski yayınlara örnek olabilir. Herhangi bir tarihçimizin Eski Tarih veya İlkçağlar ve Ortaçağ veyahût günümüz çağına ait bir kitabını alınız. Hepsi tek bakış açısıyla tercüme edilmiş Fransız kitapları etkisini ele verir. Yazar ancak Fransız kelimelerin karşılığını bulmak için zihnini işletmiş zannedersiniz. Tarihe bakış açısı, Türkiye'deki değil Fransa'daki gerçeklerle ilgilidir. Tarihi olay mihveri Fransa'dır, hatta Avrupa bile değildir. Olayların çoğu sonuçta bugünkü Türkiye'nin durumunu anlatmaya değil bugünkü Fransa'nın vaziyetini anlamaya yarar. İngiliz veya Almanların kendi ülkelerinden bakarak çerçeveledikleri olaylarla bile karşılaştırmaya, karşılıklar bulmaya gerek görülmemiştir. Osmanlı Tarihi konusuna gelince, Hoca Saadettin hangi şekli kabul etmişse hemen ona bağlı kalmışızdır. Böylece tarihi yayınlarımız yabancıların veya geçmişin sultanlarına mağlûp ve mahkûm bir haldedir. Yani eskidir. Bundan başka tarih yayınlarımızda kişisel inceleme, eleştiri ve tefekkürün eksikliğinden dolayı, diğer bir sıkıntılı nokta daha görmekteyim.
TEDRİSATTA KARTPOSTALLARDAN İSTİFADE
(Resimlerle Tedris) Son senelerin usul-ü tedris yenilikleri arasında ehemmiyetli bir mevki işgal ettiği gibi hareketli ve daha cazib olan sinema ile projeksiyon da mühim bir mevki tutmaktadırlar. Bununla beraber bugün herhangi bir tedrisat levhasını (resmini) sadece göstermenin de pek fazla bir faide temin edemeyeceği tabiidir. Üç beş sokak ötede bir dokuma tezgahı dururken, bir ilkbahar günü civardaki tuğla harmanını ziyaret mümkün iken, bez dokuyan kadınla, tuğlayı kalıbından çıkaran işçinin faaliyetini, işini uzun müddet duvarda asılı durduğu için rengi de kalmamış olan bir levha üzerinde talebeye tedkik ve müşahede ettirmeğe çalışmak hiç doğru değildir. Bugünün mektebi iş ve faaliyet mektebi olmak mecburiyetindedir. Orada talebenin bizzat yapmasına ve aynını görüp tedkik etmesine imkan bulunan hiçbir fiilin veya şeyin birini laf ve resim tutamaz. İlk mektebin bütün tedris ve terbiye işlerinde faaliyetimizi çocuğun şuurlu iştiraki etrafında teksif edebildiğimiz zaman muvaffakiyete yaklaşmak mümkünleşir.
Duvar levhalarından ziyade tarih ve coğrafya derslerinde kuvvetli bir yardımcı olarak istifade edebiliriz.
Prof. Dr. Bahri ATA'ya saygıyla...
PARİS MEKTUPLARI
Fonografın Tedrisata Tatbiki - F. S.*
Geçen gün Sorbonne Darülfununu dershanelerinden birinde “fonografın tedrisata tatbiki”ne dair lisan muallimlerinden Mösyö Vayle tarafından mühim bir konferans verildi. Darülfunundaki konferanslar öteden beri büyük bir rağbete mazhar olur. Ekseriya Pazar ve Pençşenbe (Perşembe) öğleden sonra bu muhteşem binanın ya büyük amfi teatrında yahut küçük dershanelerinden birinde böyle umumi ve ahlaki konferanslar verilir. Konferanslara müdavim olanlar en ziyade kibar sınıftır. Ekseriyatı da kadınlar teşkil eder. Böyle günlerde darülfünunun büyük medhali önü süslü otomobiller, konak arabaları ile dolar. En şık tuvaletler, en güzel çehreler göze çarpar. Adeta insan kendisini opera veya opera komik tiyatroları medhalinde zan eder.
Paris ahalisinin konferanslara olan fert rağbetini hemen her sınıf halk arasında görülür. Kibar sınıfından tutunuz da işçi ailelerine kadar her Parisli boş zamanını –tiyatroda değilse- konferanslarda geçirmek ister. Bu cihetle bu büyük şehir içinde hemen her gün muhtelif yerlerde konferanslar vardır. Bir kere devair-i belediyenin cümlesinde birer konferans salonu bulunur. Buralarda her türlü şuubat-ı ulum ve fünun üzerine, ictimai, ahlaki mesail hakkında sık sık konferanslar verilir. Bunların müdavimleri amelelerdir. Burada da ekseriyeti kadınlar teşkil eder. Bunların fevkinde hususi cemiyetlerin verdiği konferanslar vardır. Mesala: coğrafya cemiyeti, ilm-i hayat cemiyeti, fünun-u içtimaiye cemiyeti… Bunlar ara sıra avama mahsus konferanslar tertip ederler. Oraya giden halk da orta halli sınıftır. Bunlara talebeden bir çoğu da iştirak eder. Daha sonra “Anal”, “Haftalık Rêve” gibi büyük mecmualar tarafından tertip edilen konferanslar gelir. Bu konferanslar daha mühimdir. Fransa’nın medar-ı iftiharı olan azam-ı üdeba ve ülema tarafından verilen bu konferanslara kibar takımı ve talebe gelir. Yalnız bu konferanslar ücret mukabilinde olup diğerleri hep meccanendir. Hepsi bu değil, Darülfünundan maada diğer büyük mekteplerde, hatta ideadi mekteplerinde bile konferans verilir ve bütün kapılar ahaliye açıktır.