Yayın Adı: Yeni Mecmua
Yayıncı: Mehmed Talat, Tanin Matbaası
Cilt: 5
Sayfa: 115
Yayın Tarihi: 26 Teşrin-i Evvel 1918 (26 Ekim 1918)
Yazar: Necmeddin Sadık
Transkripsiyon: Erol Kömür
“5 Mart 331” adlı özel sayıdan alınmıştır. Rumi Takvime göre 5 Mart 331 tarihi Miladi Takvimde 18 Mart 1915 tarihine karşılık gelmektedir.
ÇANAKKALE’NİN TERBİYE KUVVETİ
Bir milletin en yüksek şahsiyetleri büyük kahramanlarında, tarihinin en güzel parçaları kahramanlık menkıbelerinde aranmalıdır.
Büyük kahramanlar alelade zamanlarda, sukûn devrelerinde gözükmez. Bu şahsiyetlerin tamamıyla edebilmesi için buhranlı zamanlar, milli endişeler felaketlerin önüne geçecek fedakârlık duyguları lâzımdır. Millî mefkûreler nasıl tarihin en buhranlı, en imtizaclı anlarında, fikirlerin ve duyguların her zamankinden fazla bir kesafetle zevbanından husule geliyorsa, kahramanlar da büyük tehlike, millî mücadele zamanlarında doğar. O zaman fertler fevk ûl-insan birer insan olur, her bir neferde ferdî vicdan silinir, onun yerine sanki bütün milletin ruhî terkibinden süzüle süzüle kalan en ulvî kahramanlık, fedakârlık duyguları, mefkûreye mümkün olduğu kadar yaklaşmak arzuları kaim olur…
BELKIS ŞEVKET HANIM EFENDİNİN TAYARANI (UÇUŞU)
Matbuat-ı Osmaniye sahifelerinde, bir İslam ve Osmanlı hanımının İstanbul ufkunda tayyare ile bir cevelan icra edeceği haberini, ilk defa okudukları zaman, Osmanlı hanımlarının teşebbüsat ve mesaiy-i terakki perveranesiyle kemalat-ı milliyeye vasıl olmak, hayat-ı milliyeye bir revnak ve güşayiş vermek mevcudiyeti kurtarmak mümkün olacağa iman edenler, hiç şüphe yok ki, büyük bir hiss-i iftihar ile mütehassıs olmuşlardır.
“Kadınlar Dünyası” ceride-i muteberesinin sahib-i imtiyazı ve Osmanlı Müdafaa-i Hukuk-u Nisvan Cemiyeti müessesesi Ulviye Mevlan Hanım Efendi Osmanlı kadınlığında tecelli eden bu cesaret-i medeniyeyi sureti atide münderic bir tezkere ile matbuata bildirmişti:
TALEBE FAALİYETİNE MÜSTENİT TEDRİSAT
(Öğrenci Merkezli Eğitim)
İsmail Hakkı, Maarif Vekaleti Mektep Müzesi Müdürü, 1930.
Öğrenmek demek insanın bulunduğu muhit ile kendi arasında birtakım rabıtaların tesisi demektir. En kuvvetli manada öğrenmek de insanın, öğreneceği şeyi — bu gaye için icap eden uzuvları kullanarak — kendi malı yapmasıdır. Öğrenmeği iki esaslı kısma ayırmak lâzımdır:
1) Bizzat öğrenmek.
2) Başkaları tarafından öğretilmek.
Bizzat öğrenmek insanların bütün çocukluk devirlerine hâkim olan bir keyfiyettir. Çocuk bu esnada kendiliğinden — muayyen uzuvlarını bir ders aleti gibi kullanarak veya bu uzuvları ikmal edici vasıtaları; kıskaç, kerpeten, çekiç, çakı, ayna, su gibi — bularak her şeyi öğrenmek imkânını bulur.
Çocuk mektebe başlar başlamaz, bizzat öğrenmek yerine — bugünkü pedagojinin en büyük hatası olarak — her şeyi başkalarının öğretmesi kaim olur. Hem o suretle kaim olur ki, öğretenler (muallimler) meslekî tahsil yapmış olmalarına rağmen metoduna tamamı ile zıt bir şekilde, ona mektep malûmatını öğretmeğe teşebbüs ederler. Talebenin bizzat faaliyeti yerine muallimin faaliyeti kaim olur. Binaenaleyh bu esnada ve bu hatalı usule göre kullanılan ders aletleri çocuğa göre değil, muallime göre kullanılır. Aletler birer öğretme vasıtası şeklinden çıkarlar, iyi kullanılabildikleri takdirde bile, ancak muallimin kudretini çoğaltmağa hadim birer vasıta olurlar. Talebe de onları ve onlarla muallimin yaptığı tecrübeleri bir piyes seyreder gibi seyreder. Talebe şahsiyetinin ve harsın inkişafını gaye ittihaz etmesi zarurî bir öğretme şekli muallimin kullandığı ders vasıtalarından ziyade talebe faaliyet ile mümkündür. Talebe faaliyeti de ortada, hazır kurulmuş veya ikmal edilmiş, bir mutavassıt olmaksızın doğrudan doğruya talebenin tetkik ve tecrübe sile mümkündür.
Onun için her şeyden evvel, talebenin bir ders mevzuunu tetkik ve tecrübe etmesine müsait aletleri öğretme vasıtası olarak kabul etmeliyiz. Kum kasası, mektep bahçesi, talebe mikroskopu, kümes, akvarium, terarium, fotoğraf makinası, radyo, pil gibi.